Bir Martının Gözünden İstanbul


  Geceleri kimsenin bilmediği kadar karanlık,gündüzleri kimsenin göremediği kadar aydınlık ve geniştir,bir martının gözünden İstanbul.İçi yüzlerce insan dolu vapurun peşinden uçup,vapurun en üst kısmında annesinin kucağındaki ufaklığın yüzünü güldürürler,çıkartıkları seslerle.O ufaklık onların kuş olduğundan bile habersiz belkide şuan.Ama bir gün o martıların hikayelerini kaleme dökmesi işten bile değil.
  Kurumuş bir simit parçasının etrafında onlarca martı uçuşuyor.Bu onların kahvaltıları belkide.İstanbul manzaralı,macera dolu bir kahvaltı.Atılan simit parçasını kim kapacak? Vapurun motorunun her hareketi denizi biraz daha köpürtüyor,iskeleye yaklaştıkça vapurun peşindeki martı sayısı azalıyor.Uçmak onlar için çok sıradan belki de.Eşi benzeri olmayan İstanbul'un iki yakası da onların.Bir gün adaları arkasına alıp bir ada vapurunun arkasında simit parçası kovalarken,ertesi gün kız kulesinin etrafında uçuyorlar.Sadece simitte değil,denizde bulunan çoğunlukla yumuşakçalar, yengeçler ve küçük balıklar oluşturur besin kaynaklarını ama hemen hemen her şeyi yerler.Ama ayrım yapmamaları kötüdür bazen.Kendini bilmez bir insan denize bir plastik parçası atar ve bir martının ölümüne sebep olabilir.Asla yalnızlık çekmez bir martı hep birlikte avlanırlar,dinlenirler ve kavga ederler.Çoğu birlikte yuva yapmayı tercih eder,bazen başka kuşlarında yardımını alırlar.Her zaman tahammül edilebilen canlılar değillerdir elbette,sabaha karşı bağırmaya bir başladılar mı susmak bilmezler.Bir martıdan neden bahsediyorum ki?Özgürlüğün bir simgesi olarak gösterilen uçmayı becerebildikleri için belki de. İstanbul'u en iyi şekilde değerlendiren varlıklar olduklarından belki de.Bugün vapurda bir martıya simit atmanın eğlencesini hatırladığımdan,bir zamanlar vapurun üst kısmında annesinin kucağındaki ufaklık ben olduğumdan belki de...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutluluğun Paragrafı

Sevmek Yetmez

Hayal